30-05-2008 |

Otistik Çocuklar Ne İster ? Pardon Otizmi Sadece Karakterlerinin Sadece Bir Bölümü Olan Çocuklar Bizden Neler Bekler?

Özel Otistik Çocukların anne-babalarına, akrabalarına, çevresindekilere, eğitmenlerinden istediklerinin tercümesidir:

1) Ben “otizm”i olan bir çocuğum. “Otistik” değilim. Otizm karakterimin sadece bir bölümü. Beni tek başına tanımlayacak bir kavram değil. Siz düşünceleri, duyguları, yetenekleri olan bir birey misiniz yoksa sadece şişman, gözlüklü ya da sakar bir kişi mi?

2) Duyusal algılarım bozuktur. Gündelik yaşam içerisinde sizin çoğunlukla fark etmediğiniz kokular, sesler, tatlar, görüntüler, temaslar benim için çok rahatsız edici olabilir. Yaşadığım çevre benim için genellikle tehdit edici bir ortamdır. İçine kapalı ya da kavgacı görünebilir ama aslında bu kendimi koruduğum anlamına gelir.

Sıradan bir market alışverişi benim için tam bir kabus olabilir. Seslere karşı aşırı hassas olduğumu bir düşünün. Aynı anda konuşan onlarca insan, günün indirimli ürününü tekrar tekrar anons eden mekanik bir ses, kasadaki işlem sesleri, alışveriş arabalarının tekerleklerinin çıkardığı gıcırtılı ses vb. Bu uyaranları beynim filtre edebilir ama bu ciddi anlamda aşırı yüklenmedir benim için.

Koku alma duyum da aşırı hassas olabilir. Kasap reyonundaki etler taze olmayabilir, yanımızdan geçen adam o gün duş alamamış olabilir, kasa sırasında önümüzde duran bebeğin bezi kirlenmiş olabilir… Bunlar benim için oldukça tiksindiricidir.

En yoğun kullandığım görme duyum aşırı uyarana maruz kalmış olabilir. Örneğin aşırı parlak floresan ışıkları mekanı sürekli titreşiyor gibi göstererek gözlerimi rahatsız edebilir. Camların yansıttığı parlak ışık, tavanda dönen fan, etrafımda sürekli hareket eden insanlar odaklanmam ve baş etmem gereken şeylerdir. Tüm bunlar denge duyumu etkiler ve vücudumun konumunu bile algılayamaz hale gelebilirim.

3) “Yapmam” ( Yapmamayı seçiyorum ) ve “ Yapamam” ( Yapmayı beceremiyorum ) arasındaki farkı dikkate almayı unutmayın. Komutlarınızı dinlemediğimi sanmayın. Sizi anlamıyor olabilirim. Bana diğer odadan seslendiğinizde duyduğum sadece “^/^’(/(%&’(+&’((‘” olabilir. Bunun yerine yanıma gelin ve basit kelimeler seçerek benimle direkt konuşun. “Lütfen kitabını masana bırak. Şimdi öğle yemeği yeme zamanı.” gibi. Bu şekilde benden ne istediğinizi ve sonrasında ne olacağını bana net bir şekilde söylemiş olursunuz. Böylece uyum göstermek benim için daha kolaylaşır.

4) Somut düşünürüm. Dili sadece sözcüklerin anlamına göre yorumlarım. “Koşturmayı bırak” yerine “Arkandan atlı mı kovalıyor” derseniz aklım karışır. “Çantada keklik” demek yerine “Bunu yapmak senin için çok kolay” demelisiniz. Deyimler, kinayeler, imalar benim için anlamsız ve akıl karıştırıcıdır.

5) Sınırlı sözcük dağarcığıma karşı anlayışlı olun. Duygularımı tarif etmek için doğru kelimeleri bilmiyorsam ihtiyaç duyduğum şeyi size anlatmak benim için oldukça zorlaşabilir. Acıkmış, incinmiş, korkmuş, aklı karışmış olabilirim ve bu duygularımı size aktaracak kelimeleri bilmiyor olabilirim. Vücut dilime ve rahatsızlık duyduğumda gösterdiğim tepkilere dikkat edin.

Bir de bunun tam tersini düşünelim. Yaşımın çok ilerisinde bir düzeyde adeta küçük bir profesör gibi konuşuyor olabilirim. Bu türde konuşmalar dildeki eksiğimi telafi edebilmek için çevremde yaşananlarda, izlediklerimden, okuduklarımdan ezberlediğim replikler olabilir. Buna “ekolali” denir. Kullandığım kelimeleri ya da içeriklerini anlamıyor olsam da size yanıt vermek zorunda olduğumda buna başvurabilirim.

Dil benim için çok zor olduğundan görsel odaklıyımdır. Bana söylemek yerine yapmam gereken bir şeyi bana gösterin. Ve bunu defalarca tekrarlamaya da hazırlıklı olun. Aynı şeyi sürekli tekrarlamak öğrenmemi sağlar.

6) Otizmin benim tüm yönlerimi algılamanıza engel olmasına izin vermeyin. Yapamadıklarım yerine yapabildiklerime odaklanın ve bunlar üzerinde bir şeyler inşa etmeye çalışın. Diğer tüm insanlar gibi yeterli olmadığımı ve sürekli düzeltildiğim ortamlarda öğrenemem. Ne kadar “yapıcı” olsa da bir eleştiriyle karşılaşacağımı bilmek beni yeni bir şey denemekten alı koyar. Güçlü yönlerimi keşfedin. Bir şeyi yapmak için bir çok farklı yöntem olduğunu da unutmayın.

7) Sosyalleşme konusunda bana yardım edin. Dışardan bakıldığında parktaki çocuklarla oynamak istemediğimi düşünebilirsiniz. Oysa bazen bunu nasıl yapacağımı –yani onlarla nasıl konuşmaya başlayıp oyunlarına katılabileceğimi- bilmiyor olabilirim. Diğer çocukları beni oyunlarına davet etme konusunda cesaretlendirmek işe yarayabilir.

8) Öfke nöbetlerimi tetikleyen şeyleri bulmaya çalışın. Önceliği buna verin. Kriz, patlama, öfke nöbeti… Bunu nasıl adlandırırsanız adlandırın unutmayın ki bunu yaşamak benim için çok daha korkutucudur. Duyularımdan biri aşırı yüklendiğinde böyle durumlar ortaya çıkar. Eğer öfke nöbetlerimin sebebini bulursanız onları önleyebilirsiniz.

9) Lütfen beni koşulsuzca sevin. “Keşke şöyle olsaydı…” “Keşke bunu yapabilseydi…” türünde düşünceleri kafanızdan uzaklaştırın. Siz ailenizin tüm beklentilerini karşılayabildiniz mi? Otizm benim seçimim değil. Unutmayın bu durumu ben yaşıyorum, siz değil. Sizin desteğiniz olmadan başarılı ve bağımsız bir hayat sürmem uzak bir ihtimal. Desteğiniz ve rehberliğinizle olasılık o kadar yüksek ki… Söz veriyorum, ben buna değerim!

10) Sabır, sabır, sabır… Otizme bir eksiklik olarak değil, farklı bir yetenek olarak bakmaya çalışın. Evet sohbet sırasında gözlerinize bakmıyor olabilirim. Ama yalan söylemediğimi, oyunlarda hile yapmadığımı, arkadaşlarımla dalga geçmediğimi, insanlara önyargılarla yaklaşmadığımı hiç fark etmediniz mi? Evet belki bir sonraki Michael Jordan olamayabilirim ama detaycı bakış açım ve olağanüstü odaklanma kapasitemle bir sonraki Einstein, Mozart ya da Van Gogh olabilirim. Günümüzde bu kişilerin de otizmli olduğu düşünülüyor. Siz dayanağım olmazsanız bunu başaramam. Benim arkadaşım, öğretmenim, avukatım olun. Ne kadar yol alabildiğimi göreceksiniz.

 

11. Davranış iletişimdir. Her davranışın bir ortaya çıkış sebebi vardır. Kelimelerimin yetersiz kaldığı zamanlarda bile, davranışlarım size çevremde olup bitenleri nasıl algıladığımı anlatır. Olumsuz davranışlar öğrenme sürecimi engeller. Ama bu davranışları bir anda kesip atarcasına ortadan kaldırmaya çalışmak yeterli olmaz. Bu olumsuz davranışların yerine yapmam gereken uygun alternatifleri bana öğretmelisiniz.

Önce şuna inanarak başlayın. Gerçekten uygun şekilde etkileşime girmeyi istiyorum. Kötü davranışlarımız karşılığında aldığımız olumsuz tepkileri aslında hiçbirimiz istemeyiz. Genellikle düzgün işlemeyen duyusal bütünleme sistemim yüzünden aşırı duygularla yüklendiğim, ihtiyaç ve isteklerimi yerine getiremediğim ya da benden bekleneni anlamadığım zamanlarda olumsuz davranışlarda bulunurum. Direncimin kaynağını bulmak için davranışımın arkasında yatan sebepleri gözden geçirin. Davranışın meydana gelişinden hemen önceki ortamla ilgili ( kişiler, zaman dilimi, mekan, aktiviteler vb. ) notlar tutmaya çalışın. Zaman içerisinde duruma ışık tutan bir resim ortaya çıkacaktır.

12. Asla varsayımlarda bulunmayın. Destekleyici kanıtlar olmadığı sürece varsayım sadece bir tahmindir. Kuralları bilmiyor ya da anlamıyor olabilirim. Komutları duymuş ama onları anlamamış olabilirim. Belki de dün biliyordum ama bugünçıkarsama yapamıyorum. Şunları kendinize sorun:

A: Benden yapmamı istediğiniz şeyi gerçekten yapabiliyor muyum? Benden matematik problemi çözememi her isteyişinizde tuvalete koşuyorsam belki nasıl yapacağımı bilemiyorumdur, belki de çabalarımın yetersiz kalacağından endişe duyuyor olabilirim. Bir görevde kendimi yeterli hissedene kadar tekrar yapmam için bana destek olun. Başarılı olmak için diğer çocuklardan daha fazla pratik yapmaya ihtiyacım olabilir.

B: Kuralları tam anlamıyla bildiğimden emin misiniz? Bu kuralın konmasının sebebini gerçekten anlamış mıyım? ( güvenlik, sağlık, ekonomi açısından… ) Altta yatan başka bir sebep nedeniyle mi kurallara uymuyorum? Beslenme saatinden önce bir şeyler atıştırmamın sebebi fen ödevi mi bitirme konusunda endişe duymam da olabilir, sabah kahvaltı yapamadığım için çok acıkmış olmam da.

13. Öncelikle duyusal konuları gözden geçirin. Dirençli davranışlarımın çoğu duyusal rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Örneğin floresan ışıkları benim gibi çocuklar için büyük bir problem sayılabilir. Bu tür ışıkların yarattığı uğultu aşırı hassas işitme duyumu olumsuz etkiler. Işığın sürekli kırpışması da sanki odadaki eşyalar sürekli hareket halindeymiş hissi yaratarak görme algımı çarpıtır. Çalışma ortamımda floresan ışık yerine normal sarı ampul kullanılmalıdır. Belki de size daha yakın oturmalıyımdır. Çünkü aramızdaki bir çok ses nedeniyle ne dediğinizi anlamıyor olabilirim.

14. Kendimi toparlamam için ben ihtiyaç duymadan önce bana mola verin. Sınıfın sessiz bir köşesinde ( o an için aktivite yapılmayan ) belki kulaklıklarımı takarak, belki yastıklara uzanarak belki de kitap okuyarak kendimi rahatlatıp toparlamam için bana olanak tanıyın. Ama bu fiziksel ortam çok uzakta olmasın ki gruba yeniden dahil olma sürecim kolay olsun.

15. Bana, ne yapmamı istediğinizi emredici komutlar kullanmak yerine pozitif bir tarzda söyleyin. “Lavaboyu pislik içinde bırakmışsın” cümlesi benim için sadece durumu anlatan bir ifadedir. Aslında söylemek istediğinizin “Lütfen boya kaplarını yıka ve kirli peçeteleri çöpte at” olduğunu kendi kendime çıkaramayabilirim. Ne yapmam gerektiği konusunda tahmin yürütmemi ya da çıkarsama yapmamı beklemeyin.

16. Beklentileriniz anlamlı olsun. Bir tören için tüm okul öğrencileriyle birlikte konferans salonunda sıkış tıkış oturmak ya da bir çocuğun tören sırasında vızıldama gibi bir sesle şiir okumasını dinlemek benim için rahatsız edici ve anlamsızdır. Bu tür bir aktviteye katılmak yerine okul sekreterine zarflama işinde yardımcı olabilirim.

17. Aktiviteler arası geçişte bana yardımcı olun. Bir aktiviteden diğerine geçiş benim için biraz daha fazla süre alabilir. Bana diğer öğrencilerden beş dakika önce haber verin ve sonrasında da bir iki dakikadaha tolerans gösterin. Bana ait bir kronometrenin kurulmasıyla bu tür bir değişikliği daha bağımsız bir biçimde gerçekleştirebilirim. Çünkü kimi zaman görsel bir ipucu işitsel bir komuttan daha etkili olur.

18. Kötü bir durumu daha da kötüleştirmeyin. Olgun bir yetişkin olsanız daolay anındaki gerginlikle bazen yanlış kararlar verebileceğinizi biliyorum. Beni kışkırtacak tepkiler vermezseniz bu durumun üstesinden daha çabuk gelebilirim. Krizi çözmek yerine uzatacak şu tür tepkilerin farkında olun:

a. Sesinizi yükseltmek

b. Alay etmek, iğnelemek, aşağılamak, utandırmak vb.

c. Farazi suçlamalarda bulunmak

d. Çifte standart beklemek

e. Beni kardeşimle ya da başka bir öğrenciyle kıyaslamak

f. Önceden gerçekleşmiş alakasız olayları yeniden gündeme getirmek

g. Beni genel bir kategoriye sokmak

19. Nazik eleştiriler yapın. Siz de kendinize karşı dürüst olun; yapıcı eleştirileri kabul etmekte ne kadar iyisiniz? Bunu yapabilmek için gerekli olan olgunluk ve özgüven benim becerilerimin çok ötesinde olabilir. Ama ya siz? Beni hiç mi düzeltmeyeceksiniz? Tabii ki hayır. Ama bunu kibarca yapın ki, ben de sizi net olarak duyabileyim.

a. Lütfen kızgın, çok endişeli, aşırı uyarılmış, kapalı olduğum zamanlarda beni düzeltmeye ya da disiplin altına almaya çalışmayın.

b. Kullandığınız kelimlerden ziyade sesinizin tonuna göre tepfi vereceğimi unutmayın. Eğer bana bağırıyorsanız kullandığınız kelimeleri anlamam. Bu nedenle nerede yanlış yaptığımı bulamam. Alçak tonda konuşun ve benim boyuma göre eğilin ki bana tepeden bakmak yerine aynı seviyede iletişime girmiş olun.

c. Beni azarlayıp cezalandırmaktansa uygunsuz davranışımı anlamam için destekleyici, çözüm getirici bir tutum sergileyin. Olumsuz davranışa neden olan duyguyu saptamama yardımcı olun. Kızgın olduğumu söylesem de aslında korkmuş, endişeli, üzgün ya da kıskanç hissetmiş olabilirim. İlk yanıtımı daima araştırın.

d. Pratik yapın ya da rol yapma oyunları oynayın. Bu tür çalışmlar sayesinde aynı durumla bir daha karşılaşırsam nasıl davranmam gerektiğini bana daha iyi anlatabilirsiniz. Rol yapma oyunlarını bir çok kez tekrarlayın. İlk seferinde başarılı olamamı beklemeyin. Ve doğru yaptığımda da bana mutlaka söyleyin.

e. Sizin eleştirilere karşı verdiğiniz uygun tepkiler benim için iyi bir davranış modeli olacaktır.

20. Sadece ve sadece gerçek seçenekler sunun. Alacağınız cevabı uygulayamayacağınız soruları sormayın. “Yüksek sesle okumak ister misin?” ya da “Boyalarını arkadaşınla paylaşmak ister misin?” gibi sorulara cevabım “Hayır” olabilir. Eğer böyle durumlarda uygulanan benim seçeneğim değilse size nasıl güvenebilirim?

Gün boyunca otomatik olarak bir çok seçimde bulunursunuz. Sürekli olarak bir alternatifi diğerine tercih edersiniz. Ve bilirsiniz ki hem alternatif sahibi olamk hem de bunlar arasından seçim yapabilmek size hayatınızı ve geleceğinizi kontrol etme imkanı sağlar. Benim içinse seçenekler daha sınırlıdır. Bu nedenle kendime olan güvenimi sağlamam daha zordur. Bana daha sık seçim yapma imkanı sunmak günlük hayatta daha aktif olmamı sağlar. Örneğin “Sayfanın üstüne adını ve tarihi yaz” demek yerine “Önce adını mı yoksa önce tarihi mi yazmak istersin?” diye seçenek sunabilirsiniz. Ama bazen seçeneğimin olmadığını yani bana alternatif sunamayacağınızı da bilmem gerekir. Böyle bir durumda eğer sebebi anlarsam rahatsız olmam. “Bu durumda seçim yapmana izin veremem. Bu tehlikeli olabilir, yaralabilirsin” gibi…

Son olarak… İnanın. Henry Ford şöyle demiş: “İster yapabileceğinize inanın, ister yapamayacağınıza. Her iki durumda da haklısınız.” Benim için farklılık yaratabileceğinize inanın. Otizm uyum ve adaptasyon gerektirir ama açık uçlu bir rahatsızlıktır. Elde edilebilecek başarı da limit yoktur. Kurduğum iletişimden daha da fazlasını hissederim. Ve ilk hissettiğimde aklınızdan geçenler olur. Benden ne kadar çok şey beklerseniz o kadar fazla elde edersiniz. Yapabileceklerim konusunda beni cesaretlendirin ki sınıftan çıktığımda bile öğrenmeyi sürdüreyim.

OTİZMİN DÜŞÜNCE TARİHİ: MASALLAR, SÖYLENCELER VE GERÇEK

Giriş: Leo Kanner(1943) gözlemlediği küçük yaşlardaki bir grup çocuğun davranış örüntüsünü tanımlayarak “erken çocukluk otizmi” sıfatını kullanan ilk kişiydi. Kanner’den 1 yıl sonra Hans Asperger’in (1944) yazdığı makalede daha büyük yaştaki çocuklar ve ergenlerdeki davranış örüntüsü Kanner’in otizm tanımıyla (ayrıntılarda farklılıklar olsa da) örtüşmektedir. Ayrıca Asperger de gözlemlediği davranışa ilişkin olarak”otistik” terimini kullanmıştır.

Söylenceler ve Gerçek: Aziz Francis’in takipçilerine yönelik söylencelerden biri saf masum sosyal sezgileri veya sağ duyusu eksik birader Juniper’le ilgilidir(Frith,1989). Diğer kardeşleri kızdırsa da o zamanlar Juniper’in tuhaflığı onun aziz olmasına yorulmuştur. Bugün ise ona Asperger Sendromu tanısı koyulacaktır. Yazılı Tarihe bakınca otistik semptomlara sahip olduğu düşünülecek bir çok örnek bulmak mümkündür.Bunlardan bir tanesi 18. yüzyılın sonunda orta-güney Fransa’da Aveyron ormanlarında vahşi bir şekilde yaşarken bulunan Victor’dur. Victor’u eğitmek üzere metodlar geliştiren hekim J.M.G. Itard, Victor’un davranışlarını ayrıntılı bir biçimde tanımlamıştır. Victor’un otistik olduğuna ve Kanner sendromu taşıdığına dair en küçük bir şüphe yoktur.

Erken Dönem Psikiyatri Literatürü: Bazı eski dönem yazarlarının otistik davranışa yönelik çok berrak tanımlamalarına rağmen (örn:Haslam, 1809), 19.yüzyılın son yarısına kadar hiç kimse bireysel vakalar arasında bir bağlantı kurmadı. İlk olarak, Maudsley(1867) çok tuhaf davranışları olan bazı çocukları “deli” olarak tanımladı. Başlangıçta şok edici bulunsa da daha sonraları Mausley’nin fikirleri-akıl sağlığı ile ilgili- kabul gördü. 20.yüzyılın ilk yarısında “çocukluk psikozu” terimi kullanıma girdi ve anormal çocuk gelişimi alanında çalışanlar alt-grupları tanımlamaya başladı. Örneğin; Margaret Mahler(1952) gerçekten bir şey hissetmeksizin bakıcılarına sıkıca sarılı kalmakta ısrar eden ve başka anormal davranışları da olan çocukları tanımladı. Potter(1933) çocukluk formunda bir şizofrenisi olduğunu söylediği çocuklarla ilgili yazdı.

Leo Kanner ve Hans Asperger: Kanner’in küçük yaş grubundaki çocuklarla ilgili klasik tanımı şu şekilde oluşmuştu: sosyal uzaklık, konuşma eksikliği veya ekolalik konuşma ya da kendine özgü bir konuşma biçimi, kendi ayrıntı odaklı tekrar edici rutinlerini sürdürerek herhangi bir değişikliğe yoğun direnç gösterme, görsel-mekansal veya ezber hafızasında ayrıksı bir yetenek, ama buna karşın öğrenmede genel bir gecikme. Kanner, bu çocukların çekici, atik ve zeki görünümlü hallerini özellikle vurguladı. Adını “erken çocukluk otizmi” olarak koyduğu bu davranış örüntüsünün benzersiz ve çocukluktaki diğer bütün bozukluklardan farklı olduğunu düşünüyordu. Asperger ise Viyana’da almanca yayınlanan makalesinde daha büyük yaştaki çocuklarda ve ergenlerde gördüğü özellikleri şu şekilde tanımlıyordu; naif, sosyal etkileşimde uygunsuzluk, iyi bir dil becerisi ama bu beceriyi kendi özel ilgi alanlarına yönelik olarak monolog biçiminde kullanma, monoton bir ses tonuyla konuşma ve beden dilini kullanmama, kendi kısıtlı ilgi alanlarında yoğun meşguliyet ve çoğunlukla zayıf motor koordinasyon, zeka düzeyleri, sınır, normal ve üstün zeka olarak görülmekle birlikte sıklıkla özel öğrenme güçlükleri mevcuttu. Bugün halen Kanner ve Asperger’in makalelerinin çok ilgi çekiyor olmasının nedeni muhtemelen gördükleri çocukları çok kuvvetli detaylarla tanımlayabilmeleridir. Çocuklar onların makalelerinin sayfalarında canlandılar. Kanner ve Asperger her ikisi de kendi sendromlarının özel ve benzersiz olduğunu düşünmüşlerse de artık biliyoruz ki bu tanımladıkları sendromlar birbirleriyle örtüşmektedir ve birçok çocuk her iki duruma ait özelliklerin bir karışımına sahiptir.

.

Psikoanalizin Etkisi: Freud’un teorisi ve diğer psikoanalatik yaklaşımlar 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da gelişti ve 2.dünya savaşı yıllarında ve devamında Amerika’da çok etkili oldu. Kanner genetik faktörlerin otizmde rol oynadığını düşünse de psikonalatik teorilerden de etkilenmiştir. Çocukların durumunun soğuk, ilgisiz, kayıtsız ve katı, çocuklarına bir makineyle ilgilenen görevliler gibi davranan mükemmellliyetçi anne-babalardan kaynaklandığını öne sürüyordu. Gördüğü çocukların anne-babalarının hemen hemen hepsinin meslek sahibi üniversite mezunlarından oluştuğunu ifade ediyordu. Bu çocukların potansiyel olarak normal ve iyi bir zekaya sahip olduklarını ama duygusal bakımdan hasarlı olduklarını düşünüyordu ve beyinde fiziksel bir pataloji olmadığına kuvvetli bir biçimde inanıyordu. Kanner’in fikirleri profesyoneller ve hatta ebeveynler tarafından geniş kabul gördü. Sonuçlar ürkütücüydü. Ebeveynler suçluluk duygusundan bunalarak birbirlerini suçluyor ve boşanıyorlardı. Bazı ailelerse çocukları için uzun süreli bir psikoanalitik tedaviye büyük paralar döktüler. Bütün bunlardan çocuklar çok zarar gördüler çünkü ihtiyaçları olan şekilde eğitim ve yardım göremediler.

Fiziksel Nedenlere Dayalı Teorilerin Tekrar Gündeme Gelmesi: Çok şükür ki herkes otizmin duygusal nedenlere dayalı teorisine prim vermiyordu. Bu alanda çalışanlardan bazıları zihinsel gerilikle(öğrenme bozukluğu) büyük bir örtüşmeden bahsediyordu. Bazıları ise dil gelişimindeki anormalliklerle ilgileniyorldu. Diğerleri nöropatolojinin araştırılması gerektiğini düşünüyorlardı.

Yeni Açılımlar Yeni Fikirlere Yol Açar: 1960’lı yıllarda işler yoluna girmeye başladı. Bunun böyle olmasının başlıca iki nedeni vardı. Birincisi, psikoanalitik yaklaşıma karşı çıkan aileler biraraya gelerek aile dernekleri kurmaya başladılar. Bu kurumlar yaygınlaştı ve otizm hakkındaki düşüncelerin değişmesinde, ailelerin ve çocukların ihtiyaçlarının belirlenmesinde önemli bir rol oynadı. İkincisi, daha özenli bilimsel çalışmaların ortaya konmasıydı. 1960 öncesi otizm hakkındaki makaleler çoğunlukla klinik vaka analizlerine dayanmaktaydı. Otistik bozukluklarla ilgili bilimsel çalışmalara en büyük katkılardan birini Victor Lotter(1966) yapmıştır. İngiltere’de Kanner otizmine yönelik ilk epidemiyolojik çalışmayı başlatmıştır. En can alıcı tanımlayıcı özellikler(en önemli olanları)olarak kullandıkları; sosyallikten uzaklık, başkalarına kayıtsızlık ve kendi tekrarlayıcı rutinlerinin değişmesine karşı dirençtir. Michael Rutter tipik otizm çalışmalarına 1960’larda başlamıştır. O ve arkadaşları çocukların klinik özelliklerini detaylı bir biçimde tanımlamış, zeka testlerindeki profillerini araştırmış ve ergenlik ve yetişkinlik dönemlerini takip etmiştir.

Otistik Yelpaze Teorisi: Victor lotter’in çalışmasını takiben otizmin yaygınlığını değişik şekillerde tanımlayan çalışmalar yapılmıştır. Çalışma arkadaşım Judith Gould ve ben Londra’nın bir bölümünde değişik bozukluklara sahip çocuklarla bir çalışma yürüttük(Wing&Gold,1979). Otistik özelliklerin herhangi birini gösteren çocuklara ulaştık(sadece tipik Kanner otizmine sahip olanlarla sınırlı kalmadık). Bunun sonucunda, otistik durumları içeren geniş bir yelpaze(Kanner sendromu bunun sadece küçük bir kısmıydı) hipotezini geliştirdik. Zihinsel gerilikle birlikte(70 altında IQ) otistik yelpaze bozukluğu gösteren çocukların dağılımı 10.000'de 20 olarak tespit edildi. 1980’lerde Christopher Gillberg otistik yelpazenin empati eksikliğinin olduğu bozukluklardan sadece biri olduğu hipotezini ortaya attı.

Bugün ve Gelecek: 1990’lı yıllarda otizmin nedenlerini ve buna bağlı nöropatolojiyi anlamada gelişmeler kaydedildi. Michael Rutter ve arkadaşları otizmde genetik faktörlerin önemine işaret etmiştir. Bunun yanısıra otistik bozuklukların psikolojik yanları-iletişim ve dildeki anormallikleri de içeren- incelendi. Uta Frith ve arkadaşları çocukların diğer kişilerin zihinlerini anlamada güçlükler yaşadığını göstermiştir. Simon-Baron Cohen ve arkadaşları(1996)18 aylık çocuklarda otizmi tespit eden kısa bir tetkik geliştirmiştir. Bu incelemenin temeli ortak ilgi ve sembolik oyuna katılmadaki beceriye yaslanmaktadır. Masallar ve söylenceler çağından, psikoanalize ve sonunda bugünün pratik gerçekçiliğine vardık. Artık Kanner ve Asperger sendromunu da içeren geniş bir otistik yelpazenin varlığı kabul edilmektedir. Bütün yelpaze üç psikolojik işlevdeki bozukluğun(sosyal etkileşim, iletişim ve hayal gücü) mevcut olmasında birleşmiştir. Bu “üçlü bozukluk”un mevcudiyetinde kişinin faaliyet örüntüsü katı, dar ve tekrarlayıcıdır. Araştırmalar ve klinik çalışmalar bu üçlünün temelinde “sosyal bozukluğun” olduğunu göstermektedir. Şu anda ihtiyaç duyulan otizmde ve normal gelişimde sosyal içgüdünün nörolojik temeline yönelik araştırmalardır. Otistik sosyal bozukluk tekbaşına veya diğe fiziksel ve psikolojik bozukluklurla bir arada olabilir. Yelpaze içinde zeka düzeyi , düşük zekadan üztün zekaya farklılıklar göstermektedir. Yetişkin dönemdeki durum çocukluk dönemimdeki beceri düzeyi ile yakından ilgilidir. Sadece normal ve üstün zeka düzeyine sahip olanların ilerki yaşamlarını bağımsız olarak sürdürme ihtimali mevcuttur. Bununla birlikte, beceri düzeyleri ne olursa olsun bu rahatsızlıktan muzdarip olanların yaşam kalitesini arttırmak için eğitim gereklidir. Bu bozukluğun tedavisi şu ana kadar mümkün olmasa da, eğitim metodlarına, ortamın yapılandırılmasına, becerilerin arttırılmasına ve olumsuz davranışların azaltılmasına yönelik yeterince bilgiye sahibiz. Gelecekte ümidimiz ağır seyreden otistik bozuklukların önlenmesinde ve tedavisinde etkili yöntemlerin bulunması ve kesin sebeplerin tespit edilebilmesidir. Yüksek becerilere sahip olanlar içinse umudumuz onların özel yeteneklerinin geliştirilmesi ve hayatlarını tatmin edici bir biçimde yaşayabilmelerinin sağlanmasıdır.

OTİZMDE ERGENLİK

Otistik Spektrumda Yer Alan Bir Çocuğun Ergenliğe Geçiş Sürecinde ve Gençlik Döneminde Akılda Tutulması Gereken 12 Püf Nokta

Otistik spektrumda yer alan bir çocuğa sahipseniz, çocuğunuz gün be gün büyürken bazen küçük değişimleri gözden kaçırabilirsiniz. Bir bakarsınız kızınız neredeyse boyunuza ulaşmış. Ya da oğlunuzun sakalları çıkmaya başlamış. Bu fiziksel değişimler çocuk gelişiminde önemli bir dönüm noktası olan ergenliğin sinyallerini vermektedir.

Otizm ve ergenlik: Her ikisi de bir ebeveyn için tek başlarına bile yeterince emek gerektiren karmaşık durumlardır, hele ki bir araya geldiklerinde… Eğer ergenlik dönemine giren, otistik spektrumda olan bir çocuğunuz varsa aşağıda aktarılan öneriler size bu dönemi daha yumuşak atlatmanız konusunda yardımcı olacaktır. Çocuğunuzun bilişsel ve duygusal düzeyi, iletişim becerisi her ne noktada olursa olsun bu önerilere mutlaka göz atmalısınız.

1. Karşı koyma / itiraz etme sadece otizme bağlı değildir: Otistik spektrumda yer alsın ya da almasın, ergenliğe geçişte çocuğun davranışlarında ve kişiliğinde kesin bir değişim gerçekleşir. Dikkatinizi çekme isteği, kendi bağımsızlığını istemeye dönüşür. Spektrumda bulunan çocuklar için bu davranış değişikliği karşı koyma gibi görünebilir; artık isteklerinizi daha önce olduğu gibi yerine getirmiyorlardır. Otistik özelliklerini bir tarafa bırakacak olursak bu değişim gelişimlerinin normal bir parçasıdır. Bir ebeveyn olarak çocuğunuzun birey olma sürecini desteklemek, bazen onaylanmayacak gibi olsa da çok önemlidir. Çünkü bu değişim her ne kadar negatif bir süreç olsa da gelişimi açısından oldukça pozitiftir.

2. Ergenler kendi seçimlerini yapmaları gerektiğini öğrenmelidir: Büyüyen çocuğunuza seçim yapma hakkı tanımak ona karar alma ve bunun sonuçlarını ( iyi ya da kötü ) kabul etmeyi öğretecektir. Ayrıca kendi hayatı üstünde daha çok kontrol gücü olduğunu fark etmesini de sağlayacaktır. Bunun çocuğun seviyesiyle hiçbir alakası yoktur. Ona sürekli seçenekler sunun ve seçeneğinin arkasında durmasını sağlayın. Unutmayın ki büyüdükçe kendi hayatı hakkında alınan kararlara daha çok dahil olmak isteyecektir. Ona şimdiden seçim yaptırmak ( tabii kendi belirleyeceğiniz seçenekler arasından ) ona önemli hayat becerileri kazandırmanın ilk adımıdır.

3. Gündelik işler sorumluluk kazandırır: Yaşı ne olursa olsun çocuğunuza bir gruba ait olmayı öğretmek ( ister bu aileniz olsun isterseniz bir çalışma grubu ) beraberinde sorumluluklar da getireceği için çok önemlidir. Çocuğunuzu şimdiye kadar bu tür sorumluluklardan muaf tuttuysanız, artık buna bir son verin. Ergenler bir ailede yaşamanın keyifli anlar demek olduğunun ötesinde bazı sorumluluklar da gerektirdiğini de öğrenmelidir. Gündelik işler çocuğunuzun kendisine karşı sorumluluk sahibi olmasını sağlayacaktır. Ayrıca kimseye bağımlı olmadan yaşamayı öğreteceği gibi kendine güvenini de tetikleyecektir. Otistik spektrumda yer alan her birey kendi seviyesinde bir etkinlikle sorumluluk almayı öğrenebilir. Sadece çocuğunuza gerçekten fırsat vermeyi deneyin.

4. Nöbetlere dikkat edin: Otistik spektrumda yer alan her dört gençten biri ergenliğe geçiş döneminde nöbetler geçirmektedir. Bunun sebebi net olarak bilinemese de nöbetlerin sebebi vücuttaki hormonal değişimler olabilir. Bu nöbetlerin birçoğu basit bir gözlemle belirlenemez çünkü oldukça küçüktür. Bunların farkına varabilmek için şu işaretlere dikkat etmelisiniz: çocukluk döneminde akademik olarak başarılıyken ergenlikte bunun çok az olması ya da duraklaması, davranışsal ya da bilişsel kazanımların kaybedilmesi, kendini yaralama, agresiflik ya da şiddetli öfke nöbetleri gibi yeni davranış sorunlarının ortaya çıkması.

5. Değişen vücudu hakkına çocuğunuzla konuşun: Vücudunuzun neden olduğunu bilemediğiniz ve hiçbir şey yapamadığınız bir değişim gerçekleştirdiğini hayal edin. Çocuğunuz spektrumun hangi noktasında olursa olsun, bu değişim hakkında bilgisi ne kadar net olursa olsun bu değişimi gerçekten anlayabileceği bir seviyede ve dille ona anlatmanız gerekmektedir. Aksi takdirde çocuğunuz adet gördüğünde ya da ıslak rüyalar yaşadığında fazlasıyla ajite olabilir ya da bu durum onu çok endişelendirebilir. Başlangıçta basit kelimeler ve resim, fotoğraf gibi görseller oldukça yardımcı olabilir. Net, açık olun ve abartmayın; bu tek bir seferde halletmeniz gereken bir konuşma değil…

6. Mastürbasyon, hayatın bir gerçeği: Mastürbasyon her ergenin gerçekleştireceği normal bir aktivitedir, bununla yüzleşin. Bir kez keşfedildiğinde durdurulması güç bir aktivitedir, takıntı haline dönüşebilir; özellikle de kendini uyaran eylemlerde bulunmaktan keyif alan bireyler için. Bu noktada yapılacak en uygun şey ona bunun çok özel bir eylem olduğunu, bunu kendi odası gibi kendine ait özel bir yerde, yalnız olduğu bir zamanda yapması gerektiğini anlatmaktır.

7. İlişkiler ve seks; tartışılması gereken konular: Seks birçok ebeveynin çocuğuyla tartışmayı rahat bulmadığı bir konudur. Bu sizin için ne kadar zor olursa olsun spektrumda yer alan çocuğunuzla seks ve kişiler arasında gerçekleşen farklı ilişkiler hakkında konuşmanız gerekmektedir. Çocuğunuz farklı olduğu için bu tür bir bilgiye ihtiyacı olmayacağını düşünmek çok çok yanlıştır. Ergenler bu konuda konuşur, dolayısıyla çocuğunuz istemeseniz de normal denen yaşıtlarından bu konuda bir şeyler duyacaktır. Onun sosyal-duygusal gelişimin en önemli noktalarından biri olan bu konunun soyunma odası eğitimine dönüşmesine izin vermeyin. Çocuğunuzun fonksiyonel seviyesi her ne olursa olsun ona karşı cins ve hem cinsleriyle girdiği etkileşimlerde dikkat etmesi gereken uygun olan ve olmayan davranışları, temasları ve sözcükleri öğretin.

8. Kendini ayarlamak her yetişkin için çok önemlidir: Yetişkin bir bireyin öğrenmesi gereken önemli özelliklerden biri de hassas duygulara ve duyusal yüklenmeye karşı tepkilerini kontrol edebilmesidir. Çocuğunuz büyüdükçe duygularının farkına varmayı ve bunlarla başa çıkmayı daha rahat yapıyor. Okul için kendini sakinleştirme adına yeni teknikler geliştirmesi gerekiyor tabii. Örneğin yardım etmesi, mola vermesi için öğretmenine sinyal verme, yalnız kalınabilecek sessiz bir köşe bulma gibi. Evde de çocuğunuz aşırı yüklendiği bir günün ardından yalnız kalmak isterse buna mutlaka saygı gösterin…

9. Kendine güven başarının anahtarı: Çocukların henüz küçükken iyi olduğu yönlerini vurgulayıp destekleyerek kendilerine olan güvenlerini artırın. Eğer çocuğunuzun kendine güveni düşükse evde, okulda ve sosyal ortamlarda insanlardan aldığı mesajlara odaklanın. Aldığı mesaj genellikle bir şeyi doğru dürüst yapamadığı yönünde olabilir. Bu da onun güvenini sarsıyordur. Çocuklar sadece hata yaptığında uyarılmamalı. Uygun davrandıklarında, tepki verdiklerinde ya da iletişim kurduklarında mutlaka takdir edilmeliler. Bu yöndeki gayretleri bile her seferinde onaylanmalı ve takdir edilmeli. Ergenlerin depresyon riski altında olduklarını unutmayın. Koşullar ne olursa olsun, yani sadece doğru ve uygun durumlarda değil, çocuklar sizler tarafından sevildiklerini ve değer verildiklerini bilmeliler.

10. Kendini savunmak bağımsızlık için gerekli bir beceridir: Eninde sonunda çocuğunuz evden ya da sizden ayrılmak zorunda kalacak ve korumanız olmadan yaşayacak. Kendi adına konuşmayı öğrenmesi gerekiyor. Buna okuldan başlayabilirsiniz. Çocuğunuz güçlü ve zayıf yönlerinin, diğerlerinden farklı olduğu noktaların bilincinde olmalı. Ancak bu şekilde gerçek hayatta güçlenmesi ve başkalarından yardım alması gereken alanlarıyla, ayakları üstünde durmasına destek olacak güçlü noktalarının farkına varabilir.

11. Zorbalık ciddi bir problemdir ve baş edilmesi gerekir: Zorbalık sözlü sataşmadan fiziksel bir kavgaya kadar çeşitlilik gösterebilir. Hangi düzeyde olursa olsun bu bireysel bir sorun değil, okul yönetiminin sorunudur. Okul tüm idari kadrosuyla zorbalığa karşı bir tavır takınmadığı ve disiplin geliştirmediği sürece okul hayatı çocuğunuz için zor geçebilir. Çünkü spektrumda bulunan ergen ve gençler diğer yaşıtlarındaki sosyal ipuçlarını, motivasyonları, muhtemel davranışları anlamakta güçlük yaşarlar. Bu nedenle kendilerini güvenilir olmayan durumların içine rahatlıkla sokabilirler. Ya da geleneksel olamayan davranışları veya en basitinden giyim tarzları onları hedef yapabilir. Bu nedenle çocuğunuzun sözel olmayan iletişim yollarını ve gizli anlamları bildiğinden emin olun. Onun için yaşıtlarını gözlemleyin. Ne giydiklerini, saçlarını nasıl yaptıklarını, ne tür müzik dinlediklerini bilip çocuğunuza bu yönde önerilerde bulunmak onun işini kolaylaştırabilir.

12. Kendinize de zaman ayırın: Otistik spektrumda yer alan bir çocuğun getirdiği bütün sorumluluklar bir tarafa kendinize de mutlaka zaman ayırmalısınız. Bu isterseniz gün içinde keyif aldığınız bir aktiviteyle uğraşmak, spor yapmak ya da sadece dinlenmek olabileceği gibi haftada bir gece dışarı çıkmak şeklinde bir ödül de olabilir. Baterilerinizi şarj etmeniz gerektiğini unutmayın. Bu çocuğunuz içinde iyi bir model davranış olacaktır. Ona hayatın hepimiz için stres dolu ve yorucu olabileceğini, bununla baş etmek için rahatlatıcı ve dinlendirici yollar keşfetmemiz gerektiğini gösterebilirsiniz.

 

OTİZM VE ERKEN TANI

1943 yılında Amerikalı çocuk psikiyatristi Leo Kanner tarafından ilk kez tanımlandığından günümüze kadar geçen zamanda otizmle ilgili birçok yeni bilgiler edinildi. Otizmin sebepleri halen günümüzde tam olarak bilinmemesine karşılık, otizmin yaşam boyu sürmekte olan nöropsikiyatrik, gelişimsel bir bozukluk olduğu söylenmektedir.

Otizme, erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla rastlanılır. Otistik çocukların % 50’sinin zeka seviyeleri 50’nin altındadır. %80’inin ise 70’in altındadır. Ancak otizmin çok geniş bir yelpaze olduğunu düşünecek olursak, bu yelpazenin uç kısımlarında durum farklılaşabilir ve çok yüksek IQ seviyeleri gözlemlenebilinir.

1986 yılında otizmin görülme sıklığı 5000/1 iken, 2002 yılı verilerine göre bu oran 138-125/1’e kadar inmiştir. Bazı görüşlere göre bunun sebebi çevresel faktörler iken, bazı görüşlere göre ise bozukluk artık daha iyi tanınmakta ve hafif formları da bu gruba dahil edilmektedir. DSM-IV tanı ölçütleri kitabında otizm, “Yaygın Gelişimsel Bozukluklar” başlığı altında bulunmaktadır. Otizmin yanısıra Rett bozukluğu, Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu, Asperger Bozukluğu ve Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk (PDD NOS/atipik otizm) da bu grubun içinde yer alan diğer bozukluklardır.

Otizm başlıca 3 temel alanda sorunlarla karşımıza çıkar (APA,1994):

• Toplumsal ilişkide ve bu ilişkinin karşılıklılığında bozukluk

• Sözel ve sözel-olmayan iletişimde ve oyun etkinliğinde bozukluk

• Kısıtlı ilgi ve etkinlik; tekrarlayıcı, stereotipik hareketler.

ERKEN TANI:

Erken tanı otizmde büyük önem taşımaktadır. Araştırmalar, ilk 3 yılda erken eğitim ve müdahale ile, ailelerin de çocuğa odaklanmalarıyla otizmin birçok belirtisinin azalabileceğini ortaya koymaktadır. Peki nedir bu erken belirtiler?

Sosyal becerilerdeki belirtiler:

(1 yaş)

Daha az göz kontağı kurarlar

Sosyal oyunlara ilgi azdır

İsmine tepki vermeme (adı söylendiğinde dönüp bakmama)

Taklit becerisi daha az gelişmiş veya gelişmemiştir

Başka bebeklere ilgi azdır.

(2 yaş)

Duyguları anlamada zorlanırlar

Sıra bekleme, almada zorlanırlar

Karşılıklı dikkat gelişmemiştir (parmakla gösterme, gösterilen yere bakma, annenin bakışlarını takip gibi).

İletişim becerilerindeki belirtiler:

(1 yaş)

Daha az ses çıkartırlar

Melodik, anlamsız bebek seslerini sık çıkartmazlar

Dile yönelik dikkatleri daha az gelişmiştir

İlk kelimelerin gecikmesi görülür.

(2 yaş)

Daha az jest ve mimikleri vardır

İfade edici dil yaşına uygun gelişmemiştir

Dili anlama yaşına uygun gelişmemiştir

Bu dönemde ekolali (kelimeleri/ cümleleri tekrar etme) olabilir ve düz (tonsuz) veya şarkı söyler gibi konuşma görülür.

Uyum becerilerindeki belirtiler:

(1 yaş)

Uyku sorunları (az uyuma/ sık sık uyanma) görülür

Dikkat süresinin kısa olması

Acıya karşı aşırı hassas olma veya tam tersi acıya tepki vermeme

Pasif olma.

(2 yaş)

Hayali oyun kuramama

Özbakım becerilerinin gelişmemesi (yemek yeme, tuvalet gibi).

Motor becerilerdeki belirtiler:

Otistik çocukların % 85 ‘inde normal motor gelişim bulunmaktadır.

(1 yaş)

El çırpma/sallama

Obje döndürme

Sallanma

Kafa çarpma/sallama

Düşük kas tonusu.

(2 yaş)

Parmak ucunda yürüme.

Duyusal davranışlardaki belirtiler:

(1 ve 2 yaş)

Sese karşı az tepki verme

Bazı seslere karşı tolerans gösterememe

Objelere/parmaklara gözlerini dikip uzun süre bakma

Bazı yiyeceklere/kumaşlara dokunmayı bile reddetme

Boş/anlamsız bakışlar

Yüksek acı eşiği

Gıdıklandığında aşırı heyecanlanma.

(2 yaş)

Objeleri sıralama

Düz çizgilere bakma

Gözünün ucuyla bakma (kişilere, eşyalara vb.)

Otistik çocukların %75’inde gecikmeler ve belirtiler 1 yaş civarında başlamaktadır. %25’inde ise belirtiler, 2 veya 3 yaşında başlar. Otistik davranışlar 2 yaşında 1 yaşa göre daha belirgindir, 3 yaşında ise 2 yaşından daha belirgin olur. Bu nedenle birçok uzman tanı koyma aşamasında, çocuğa hemen tanı koymamakta ve çocuğu takibe almaktadır.

TEDAVİ YAKLAŞIMLARI:

Otizmin kesin bir tedavisi yoktur. Ancak daha evvel de belirtildiği gibi özellikle erken eğitimle birlikte otizmin birçok belirtisi ortadan kalkabilir. Günümüzde birçok eğitim metodu kullanılmaktadır. Uygulamalı Davranış Analizi (Applied Behavior Analysis/ABA), Floortime, sosyal hikayeler, akran destekli eğitim, ilaç tedavisi (otizmde görülen davranış sorunlarına yönelik) ve alternatif diğer tedaviler (duyu bütünleme terapisi, işitsel bütünleme terapisi, gluten/casein diyeti vs.) bu tedavi yaklaşımlarından bazılarıdır.

Ancak asıl önemli olan çocuğun temel ihtiyaçları ve becerileri doğrultusunda ona özel bireysel eğitim programı geliştirilmesidir. Diğer bir önemli nokta ise anne ve babaların mutlaka bilinçlenmeleri, bu sürece dahil olmalarıdır.

ZİHİN OKUMA VE OTİZM

Zihin okumayı, kendimizin ve karşımızdakinin zihinsel durumlarının(duygular, istekler, inançlar, düşünceler, niyetler, imgelem vb. gibi) farkına varma, söylenenleri ve yapılanları yorumlama ve daha sonra karşımızdakinin ne yapacağını tahmin etme yeteneği olarak tanımlayabiliriz. Bu, düzeyi kişiden kişiye farklılıklar göstermekle birlikte doğuştan gelen bir beceridir. Her birimiz için zihinselleştirme otomatik ve oldukça bilinçsiz yapılan bir faaliyettir. 5 yaş civarı çocuklarda zihin okuma iyice gelişmiş bir noktaya ulaşmaktadır.

Zihin okuma neye yaramaktadır?

1) Sosyal davranışı anlamaya; insanların hareketlerini/davranışlarını anlamamıza, daha sonraki adımlarını tahmin etmemize,

2) İletişimi anlamaya; başkalarının söylediklerini anlamlandırmamıza (mecaz,ironi,nükte, kinaye gibi), vücut dilini yorumlayabilmemize,

3) Empati kurmaya; karşımızdakinin nasıl hissettiğini ve olayları nasıl yorumladığını anlamamıza,

4) Kendinin farkındalığına; görünüşle gerçek arasındaki farkı ayırt etmemize, kendi kanılarımızın yanlış olabileceğinin farkına varmamıza, davranışlarımızın nedenlerini tespit etmemize, düşüncede çözümler üretmemize,

5) Aldatmaya; Bir şey hakikatte yanlışken karşımızdakini onun doğruluğuna inandırmamıza,

6) Başkalarını ikna etmeye; diğerlerinin neler düşünüp neler bildiklerini göz önüne alarak onların düşüncelerini

değiştirmemize yaramaktadır.

Kendilerinin ve başkalarının düşüncelerinin farkına varma(anlama) çocuklarda spontan bir biçimde gelişmektedir. Bir çok araştırma otistik özellikler gösteren çocukların zihinsel durumları anlama ve muhakeme etmede belirgin güçlükler yaşadıklarını göstermektedir. Gelişimsel anormalliklerin bir çoğunun zihin okumadaki eksiklik yüzünden meydana geldiği varsayılmaktadır. Zihin körlüğü olarak da adlandırılan bu durum otistik özelliklere sahip çocuklarda diğer gelişim bozuklukları yaşayan çocuklara oranla çok daha şiddetli ve yoğun biçimde görülmektedir.

Otistik özellikler gösteren çocuklar başkalarının inançlarını(kanılarını), özellikle de yanlış inançlarını anlamada güçlük çekmektedirler. En çarpıcısı ise yalan söyleme ve kandırma durumunu anlamada kendini göstermektedir. Basit istekleri anlamada güçlük yaşamamaktadırlar. Algılama çalışmalarında ise oldukça yeterlidirler. Durumlara bağlı duyguları kavramaktadırlar ama inanca bağlı duyguları(karmaşık) tespit etmede ve yorumlamada güçlük çekmektedirler. Bunun yanı sıra hayali oyun oynama ve başlatmada zorlanmaktadırlar.

Otistik özellikler gösteren çocuklara zihin okuma öğretilebilir mi?

Evet, öğretilebilir ama yapılandırılmış ortamda belli araçlar/kişiler kullanılarak yapılan çalışmanın -birçok tekrarı- sonucu ortaya çıkan öğrenme belli bir süre için kalıcı olsa da yeni bir çalışmada(orijinaline benzer olsa dahi) başarılı olma olasılığı sınırlıdır. Özellikle gerçek hayattaki durumlara transfer etmede( genellemede) büyük sorun yaşamaları muhtemeldir. Çünkü diğer insanlarda doğuştan gelen, hızlı ve otomatik bir biçimde işleyen bu zihinsel beceri, otistik özellikler gösteren bireyler için sonradan destekle öğrenilmesi gereken zor zihinsel faaliyetleri simgelemektedir.

Kaynakça:
1. Lorna Wing’in Galler Uluslararası Otizm Konferansı 2007’de sunduğu “The History of Ideas on Autism: Legends, Myths and Reality”


2. Ellen Notbohm (2004). Children’s Voice Article, November / December, Çeviri: Kutşın Sancaklı (http://www.ozelcocukdan.com/aileler_icin.html)


3. Ellen Notbohm (2004). Children’s Voice Article, November / December


3. http://www.ozelcocukdan.com


5. Frith, U. (2003) Autism: Explaining the Enigma, 2.nd edition. Oxford: Blackwell Publishing.
6. Howlin, P., Baron-Cohen, S., and Hadwin,J.(1999)Teaching Children with Autism to Mind-Read. Chichester:
Sons & Wiley.

Yorumlar (4)

[ Üyelere Özel ] 04-11-2018 18:09:03

İlginiz için Teşekkür Ederim

[ Üyelere Özel ] 11-03-2010 16:17:51

ÇOK GÜZEL ANLATMIŞSINIZ HOCAMM

[ Üyelere Özel ] 21-11-2008 23:51:42

Paylaşımınız için teşekkürler Ekrem Bey.

[ Üyelere Özel ] 01-06-2008 08:51:43

Selamlar, yazınız harika olmuş. Oğlum bu sene ilkokul 1. sınıfa başladı.
Hayat bilgisinden sınav olmuşlar. Bir soruda "aşağıdaki davranışlardan hangisi doğrudur?" diyor. Oğlumun cevabı şu. "Bizi eleştirenlere şiddetle karşı çıkmalıyız" her ne kadar o sorudan puan alamadı ise de:) son derece bilinçli verdiği ve arkasında durduğu bir cevap bu. Bazen onun sıkıntılarını unutuyorum ben de. Beklentilerimi yüksek tutabiliyorum. Hem onu, hem de kendimi üzüyor elbet... Makalede yazılanları her ne kadar bilsek de unutabiliyoruz zaman zaman. Belki bunları çerçeveletip bir yere asmak, ya da başucu kitaplarının yanına koyup zaman zaman tekrar okumak lazım. Bir daha okumanın bana faydası oldu:) Elinize sağlık sayın Ekrem Çulha.

Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık