29-06-2004 |

KAN UYUŞMAZLIKLARI

Kan uyuşmazlığı nedir? Kan uyuşmazlığı yüksek riskli gebeliğin kapsamında değerlendirilen bir sorun. Annenin kan grubunun RH negatif, babanınkinin ise pozitif olduğu durumlarda ortaya çıkan kan uyuşmazlığı zamanında önlem alınmadığı zaman bebeğin anne karnında ölümünden yenidoğan sarılığına kadar geniş bir yelpazede önemli sorunlara yol açıyor. Kan grubu Rh negatif olan bir gebe Rh pozitif kanla karşılaşırsa, kendinde bulunmayan Rh antijenine karşı duyarlanır ve antikor oluşturur. Bu olaya immünizasyon denir. Dolayısıyla, immunize kan uyuşmazlığı anne kanında Rh antijenine karşı antikorların varlığını ifade eder" diyor. Hangi faktörler etkilidir? Kan uyuşmazlığında etkili olan birçok faktör var. Öncelikle Rh negatif gebenin Rh pozitif kanla karşılaşması gerekiyor. Bu durum da eşinin kan grubunun Rh pozitif olmasıyla mümkün. Çocuğun çok az miktardaki kanı doğum sırasında anneye geçerek, annenin duyarlanmasına neden olur. Duyarlanma (immünizasyon) asıl olarak doğum sonrası gerçekleşir, ancak nadiren düşük, kürtaj, dış gebelik ve yanlış kan transfüzyonu sonrası da oluşabilir." Neden olabileceği sağlık sorunları hangileridir? Annede Rh pozitif eritrositlere karşı mevcut olan antikorların plasentadan kolaylıkla geçebileceğine işaret eden "Fetusun dolaşıma katılan bu antikorlar, fetusun kan grubu Rh pozitif ise, eritrositlerinin yıkımına neden olurlar. Fetus için sorunun ana kaynağı eritrositlerinin yıkıma uğraması, yani kansızlıktır. Kansızlığın derecesine bağlı olarak fetusta ve yenidoğanda problemler ortaya çıkar. Oluşan tablo, anne karnında çocuğun ölümünden, yenidoğanda hafif bir sarılığın oluşmasına kadar geniş bir spektrum oluşturur. Çocukta oluşabilecek problemlerin şiddeti, ortaya çıkan kansızlığın derecesi ile ilişkilidir." Kan uyuşmazlığı" genel kanının aksine, karı koca arasında değil, gebelik döneminde anne ile karnındaki bebeği arasında söz konusu olabilen normal dışı bir durumdur. Hangi kan grupları arasında ve nasıl bir uyuşmazlık olduğunu anlatmadan önce kan gruplarını tanımlamak gerekir. Kanımızda oksijen taşımakla görevli kırmızı kan hücrelerinde bulunan proteinler esas alındığında klasik olarak dört ana kan grubu tanımlanır: "A", "B", "AB" ve "O" grubu .. Bir de "Rh" söz konusudur. Birey, "D" proteinine sahipse Rh pozitif (+), değilse Rh negatif (-) olarak ifade edilir. Rh (-) kişilerin vücudunda D proteini hiç yoktur ve bağışıklık sistemi için tamamen yabancı bir maddedir. Normal koşullarda hamilelik döneminde anne ve bebeğin kanları birbirine karışmadan plasenta (eş) aracılığıyla oksijen, karbondioksit ve besi öğelerinin karşılıklı alışverişi gerçekleştirilir. Anne Rh (-), bebek Rh (+) ise ilk gebelikte herhangi bir sorun olmaz. Bebek doğarken zedelenen damarlardan bir miktar bebek kanı, Rh (-) annenin kanına karışabilir. Böylece annenin bağışıklık sistemi tamamen yabancısı olduğu bir proteinle, "D" proteini ile tanışır ve ona karşı tepki geliştirir. O maddeyi tanımadığı için yok etmek ister. Beyaz kan hücrelerinin D proteinini yok etmek üzere ürettiği -o maddeye özgü- sıvısal maddeleri (antikorlar) kullanarak hedefine ulaşır. Annenin kanında bir tane bile bebek kan hücresi kalmaz, tümü yok edilir. Bu savaş sona erdiğinde geriye "anti-D antikorları" adı verilen sıvısal maddeler ve bunları gereksinim duyulduğunda her an yeniden üretebilecek akıllı beyaz kan hücreleri kalır. İkinci gebelikte çocuk eğer yine Rh (+) kana sahipse annenin kanında hazır bulunan bu sıvısal maddeler (antikorlar) kolayca plasenta (eş) engelini aşarak anne karnındaki bebeğin kanına karışırlar. Bebek kırmızı kan hücreleri yok edilmeye başlanır. Çocuğun kemik iliği, karaciğer ve dalağı yok edilen kırmızı kan hücrelerinin yenilerini üretir ve eksilen kanı yerine koyar. Bu aşırı kırmızı kan hücresi yıkımı ve yapımı sürecinde "bilirubin" adı verilen ve fazlası zararlı olan bir madde açığa çıkar, bebekten anneye geçer, annenin karaciğeri tarafından yok edilir. Bebeğin karaciğeri henüz bu maddenin tümünü zehirsizleştirebilecek kadar gelişmemiştir. Eğer üretilen kırmızı kan hücresi miktarı yok edilenden az olursa sonuçta bebek ağır bir kansızlığa maruz kalır, hatta ölebilir. Eğer arada bir denge varsa bebek bir ölçüde kansızlıkla doğar veya sağlıklı olarak dünyaya gelir. Sorun asıl o zaman belirginleşir. Çünkü kan hücreleri hala parçalanmakta, yenileri yapılırken gereken maddeler anneden temin edilememekte, çocuk kendi depolarını kullanmaktadır. Üstelik açığa çıkan sarı boyar madde niteliğindeki "bilirubin" bebeğin karaciğeri tarafından yeterince vücuttan uzaklaştırılamamaktadır. Kanda belli bir düzeyi aşan "bilirubin" göz aklarına, cilde ve sonunda asıl zararını gösterdiği beyin ve sinir sistemine yerleşerek yaşamı tehdit etmektedir. Yenidoğan sarılığının ağır şekillerinde, tedavi edilmeyen çocuklarda adalelerin sertleşmesi, zeka geriliği gibi kimi geri dönüşümsüz sinir sistemi bozuklukları meydana gelmektedir. Yenidoğan sarılığı olan bebeklerde sarı boyar madde "bilirubin"i vücuttan daha kolay uzaklaştırmak için belli bir dalga boyundaki ultra viyole (kızıl berisi) ışınları kullanılmaktadır. Bebeklerin uygun sıcaklık ortamı sağlayan küvöz ya da yataklarda ultra viyole ışığıyla tedavisine "fototerapi" denir. Yeterli olmadığında bebeğim göbek kordonundan takılan bir sistemle, uygun bir Rh (-) kanla "kan değişimi" işlemi gerçekleştirilerek yaşamsal tehlike atlatılır. Geç kalınan durumlarda araz kalması olasıdır. Körlük, şaşılık, sağırlık, felç gibi .. Mademki kan uyuşmazlığı ve sonuçları bu kadar ağır olabiliyor, o halde Rh (-) anneler için koruyucu bazı önlemler alınması gereklidir. Bir anne adayı eğer Rh (-) kana sahipse, ilk doğum, kürtaj ya da düşüğünden hemen sonra, bebeğinden kendisine o anda geçmiş olabilecek Rh (+) bebek kan hücrelerine karşı annenin bağışıklık sisteminde tepki oluşmadan önce girişimde bulunulmalıdır. Bunun için özel olarak hazırlanmış bir serum vardır: "Anti-D İmmun Globulin". Bu madde doğumdan (ya da düşük veya kürtajdan) hemen sonra anneye kaba etten iğne şeklinde yapılmalıdır. "Anti-D İmmun Globulin" kana karışır, bebekten geçmiş olan Rh (+) kan hücrelerini derhal yok eder. Annenin bağışıklık sistemi ne olduğu anlamadan işlem tamalanır. Bir süre sonra "Anti-D İmmun Globulin" doğal ömrünü tamamlar ve kanda yok olur. Oysa anne kendisi "antikor" geliştirmiş olsaydı bu sıvısal madde uzun süre kanda kalacak, gerekirse onu yeniden üretebilme yeteneği olan beyaz kan hücreleri tarafından eksikliği tamamlanacaktı. Pasif olarak verilmiş olan "Anti-D" için eksikliğin tamamlanması diye bir konu söz konusu değildir. Zamanla yok olan "Anti-D İmmun Globulin" bu sayede annenin sonraki hamileliklerinde çocuk için bir sorun oluşturamaz. Yalnız unutulmaması gereken bir konu bu immun globulinin herbir gebeliğin son bulumunda yeniden uygulanmasının gerekliliğidir. Kan uyuşmazlığı genel olarak ilk bebekte sorun oluşturmaz. Sonraki Rh (-) çocuk için zaten bir problem yoktur. Rh uygunsuzluğu kadar ağır seyretmese de "kan grupları" arasında da uygunsuzluk söz konusu olabilir. Genellikle annenin "O" bebğin "A", "B" veya "AB" olduğu durumlarda meydana gelir. Farklı mekanizmalarla ama aynı aynı prensiplere dayanan süreçler yaşanır. Fakat daha seyrek olarak yaşamı tehdit eden boyutlara ulaşır. Sonuç olarak Rh (-) olan annelerin Rh (+) doğabilecek çocukları için önceden hazırlıklı olunmalıdır. Eğer anne ve baba her ikisi de Rh (-) iseler genetik kurallarına göre Rh (+) bebekleri olamaz. Eğer anne Rh (-), bab Rh (+) ise çocuk Rh (-) de olabilir, Rh (+) de. Bu genel bilgi de göz önünde bulundurulmalı, doğum sonrası bebek kan grubu tayin edilmelidir. Anne Rh (-), bebek de Rh (-) ise uygunsuzluk yoktur, anneye anti-D immun globulin yapmak gerekmez. Annenin Rh (+) olduğu durumlarda çocuğun Rh'ı ne olursa olsun Rh uygunsuzluğu olmaz. Eğer anne ve baba her ikisi de "O" grubu kana sahiplerse çocukları mutlaka "O" grubu olur. Bu durumda anne ve bebek arasında grup uygunsuzluğu olamayacağı açıktır. Anne "O", baba "A" ise çocuk "O" veya "A"; anne "O", baba "B" ise çocuk "O" veya "B"; anne "O" baba "AB" ise çocuk "A" veya "B" olur ama "O" veya "AB" olamaz. Annenin "A" ya da "B" olduğu, çocuğun "B" ya da "A" olduğu durumlarda uyuşmazlık nadirdir, hafif seyreder. Ayrıca bazı alt kan grubu uygunsuzluklarında, hatta hiçbir uygunsuzluğun olmadığı kimi sıra dışı durumlarda kan uyuşmazlığıyla benzer klinik tablolar görülebilir, yenidoğan sarılığı meydana gelebilir. Sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için gebelikte sağlıklı ve düzenli izlem ön koşuldur. Anne baba adayları, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı arasında işbirliği bu sürecin temelini oluşturmaktadır. Uygun bir gebelik yönetimi ve doğuma uzman gözetiminde hazırlık, kan uyuşmazlığı gibi yaşamsal bir sorunun bile kolaylıkla halledilmesini sağlayacaktır. Annenin kan grubunun RH negatif, babanınkinin ise pozitif olduğu durumlarda ortaya çıkan kan uyuşmazlığının gebeliğin sağlıklı bir şekilde tamamlanması için yakından izlenmesi gerekiyor. Kan uyuşmazlığı yüksek riskli gebelik olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle de bu konuda uzman klinikler tarafından takibi büyük önem taşıyor. Çiftlerin yaşamındaki en önemli ve hassas dönem olan hamileliğin sağlıklı bir şekilde tamamlanması için düzenli muayene gerekmektedir. Ancak, ülkemizdeki kadınların % 67.5'i kontrolden geçmemektedir. Hamilelik dönemindeki rutin kontroller, oluşabilecek bir riskin önceden saptanması açısından büyük önem taşımaktadır. Yüksek riskli gebelik ünitesinde, tekrarlayan düşük ve genetik hastalık öyküsü olan gebeler, ilaç kullanan ya da röntgen ışını alan, diyabet, tiroit, kalp hastalığı, hipertansiyon gibi sağlık sorunları olan gebeler takip ediliyor. Yüksek riskli gebelik ünitesinde, deneyimli ve donanımlı bir sağlık ekibi mevcut problemin adını koyarak gebeliğin yönetimini gerçekleştiriyor. Multidisipliner bir organizasyon ve dayanışmayı sağlayarak, gebeye gerekli bilgiyi ve yaklaşımı sunan Yüksek riskli gebelik ünitesinde ele alınacak önemli konulardan birini de kan uyuşmazlığı oluşturuyor. Tanısında kullanılan yöntemler nelerdir? Rh negatif anne ve Rh pozitif baba söz konusuysa, öncelikle annenin immünize olup olmadığının belirlenmesi gerekiyor. Bu da anne kanında Rh pozitif eritrositlere karşı antikorların bulunup, bulunmadığının belirlenmesiyle mümkün oluyor. İndirekt Coombs testi ile bu olasıdır; İndirekt Coombs testi pozitif ise antikor var, negatif ise antikor yok demektir. İndirekt Coombs testi negatif ise, anne immunize değildir, mevcut gebelik açısından risk taşımaz ve alınması gereken önlem doğum sonrası gebenin duyarlanmasını önlemektir. İndirekt Coombs testi pozitif ise, annenin kanında fetusa zarar verebilecek antikorlar bulunuyor demektir. Bu durumda fetus risk altındadır. Yapılması gereken fetustaki kansızlığın derecesini belirleyebilmektir. Bunun için, daha önceki gebeliklerinin sonuçları dikkate alınarak ve fetusun ultrasonografi ve doppler ile değerlendirilmesi yapılarak kansızlığın derecesi belirlenmeye çalışılır. Tedavisinde hangi yöntemler kullanılır? Kan uyuşmazlığının tedavisinde tanı konulduktan sonra fetustaki kansızlığın derecesi saptanıyor. Fetusta ileri derecede kansızlık olduğu düşünülüyorsa, kansızlığın tedavisi olan kan transfüzyonu uygulaması gerekebiliyor. Anne karnındaki çocuğun göbek kordonuna, ultrasonografi eşliğinde bir iğne ile girilerek kan verilir (İntrauterin kan transfüzyonu). Gerekli aralıklarla bu işlem tekrarlanarak, çocuk uygun zamanda doğurtulur. Intrauterin kan transfüzyonu, günümüzde başarı ile uygulanan ve son derece etkili bir tedavi yöntemidir.

Yorumlar (1)

[ Üyelere Özel ] 06-06-2006 20:55:04

Öncelikle çok teşekkür ediyorum. Ben bu konuda az da olsa bilgi sahibiydim ama bu makaleyi okuyunca daha da aydınlandım. Ancak dediğim ve isteğim şu: bu yazıya kan uyuşmazlığı olan, almayan kan grubu etkileşimlerini gösteren bir tablo ekleseniz daha iyi olmaz mı?

Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Özel Eğitim Öğretmeni